Genel,  Gezmeler

Roma Gezi Rehberi

Bilen bilir Roma hakkındaki ön yargılarımı. Belki her yerde bu kadar çok fotoğraflarını görmemin etkisiyle, bende o “mutlaka görmeliyim” hissini yaratmayan bir şehirDİ. –di diyorum çünkü ne kadar yanıldığımı kanıtlamak ister gibiydi Roma.

vatikan2-2
©

Bir İtalya kaçamağı fırsatını değerlendirmemek olmazdı, böylece ben de İtalya’ya ilk adımlarımı atmış oldum. Programımız oldukça yoğundu; 4 günde Roma, Pompeii, Marmore ve Narni şehirlerine gittik. Tabii gündüzleri farklı şehirlerde geçirince, Roma’ya sadece geceler kaldı. Bir şehri gece görmek kesinlikle o şehirle aramdaki bağları da kuvvetlendiriyor; ama gündüzünü de yaşamak için yeni bir Roma seyahati “gitmek lazım” listemde yerini aldı.

Başlamadan gelen not: Tatlışlar tatlışı Narni hakkındaki yazımı okumak isterseniz sizi böyle alalım. Ama Roma yazısını da okuyun e mi?

Kısaca Roma’ya seyahatten bahsedecek olursam; Türkler arasındaki popülerliğini de göz önünde bulundurarak oldukça çok uçuş olduğunu söyleyebilirim. Bununla birlikte özellikle yaz gibi turist popülasyonunun arttığı dönemlerde konaklama ve ulaşım masraflarınızın artacağını tahmin etmek zor değil. Bahar/sonbahar ayları, Roma’yı ziyaret etmek için bana kalırsa en doğru zamanlar. Hava durumunu, Türkiye’nin Ege bölgeleriyle yakın olarak düşünebilirsiniz.

Roma, yürüyerek oldukça rahat gezilebilecek bir şehir. Hatta tavsiyem diğer seçenekleri boş verin yürüyün, bütün sokaklar güzel. Otelinizi de mümkün olduğu kadar şehir merkezine yakın bölgelerden seçerseniz tadından yenmez. Şehirde metro ağı bulunmasına rağmen, gezeceğiniz turistik noktaların çoğu metro istasyonlarına uzak. Bu durumda toplu taşıma kullanmak isterseniz otobüs seçeneği kalıyor elinizde, ben şahsen otobüse binmek yerine yürümeyi tercih edenlerdenim.

img_4073

Biz biraz şehir merkezinin dışında bir otelde kalmıştık, otel oldukça başarılı olmakla birlikte merkeze inmek-merkezden dönmek için taksiye binmemiz gerekmişti (yürüyerek de denedik tabii ama “biraz” fazla yorucu oldu). Taksiye binmek konusu biraz tartışmalı. Tur rehberleri, rehber kitaplar taksi şoförleri konusunda oldukça uyarıyor; kesinlikle önce pazarlık yapın, taksimetreyi açmasını tembihleyin, harita üzerinden takip edin/ettiğinizi şoför görsün gibi önerilerle karşılaşacaksınız bu konuda ufak bir araştırma yaparsanız. Tedbirden zarar gelmez ama korkulacak bir durum da olduğunu düşünmüyorum. Bu konu bana biraz İstanbul’daki taksicileri hatırlattı; turiste karşı bakış açısı (bkz. yolunacak tavuk) pek değişmiyor maalesef.

Bu konulara girmişken hazır, şu hırsızlık konusuna da değineyim. Roma’dan ziyade tüm İtalya için yapacağınız araştırmalarda okuduğunuz tüm yazıların ilk konusu “Aman Hırsızlık” olacak. Bunun üzerine bir de çevrenizden duyacağınız “benim bi’ arkadaşım da her şeyini çaldırmış” şeklindeki uyarılardan sonra insan biraz paranoyak olmaya başlıyor haliyle. Öncelikle belirtmek lazım ki her turistik şehirde hırsızlık önemli bir tehdit durumunda turistler için. İtalya’da da bu oranın yüksek olduğu bilinen bir gerçek (özellikle Güney İtalya, Napoli vb). Sırt çantasının bir turist için değerinin farkındayım ama hırsızlar için de – özellikle ön cepleri – açık bir hedef. Eğer yazın gidiyorsanız, benim şehir keşifleri için favorim bez çantalar. Hem hep kolunuzun altında hakim olabileceğiniz bir konumda taşıyorsunuz hem de gün içinde yanınızda taşımak istediğiniz su, sandviç vb. için yeterince büyükler. Kış için ise çapraz asabileceğiniz, yanınızda taşımak istediklerinizi alabilecek kapasitede bir çanta tercih edilebilir. Çoğu zaman elinizde fotoğraf makinenizle dolaşırken pek mümkün olmasa da, mümkün olduğu kadar turist gibi görünmemeye ve “fazla paramız var bizim” edasıyla dolaşmamaya çalışın. Ben gezilerimin çoğunda şehirde dolaşırken pasaportuma ihtiyaç duymadım. Gitmeden önce pasaportunuzun bir fotokopisini alıp onu yanınızda taşıyabilir, pasaportunuzu odanızda güvenli bir yerde saklayabilirsiniz. Yurtdışındayken pasaportunuzu kaybetmeniz/çaldırmanız başınıza büyük dert olacaktır, riske girmemek herhangi bir gece kulübüne alınmamaktan daha önemli diye düşünüyorum. Kaldı ki bu tip mekanlar genellikle üzerinde fotoğrafınız ve doğum tarihiniz olan herhangi bir kimlik belgesini kabul ederler.

Peki Roma’da nereleri görmek lazım?

yuruyus-rotasi

Vatikan’dan Collesium’a uzanan yaklaşık 7km’lik bir yürüyüş rotasıyla, Roma’da bir turist olarak nereleri görmezsem olmaz sorusuna cevap veriyor olacağım (plaza dili rocks). Eğer bu rotayı takip etmek isterseniz benden size bir güzelliğin daha farkına varacaksınız; ilk durak olan Vatikan’a Ottavino metro istasyonundan kısa bir yürüyüşle ulaşabilir, yürüyüşünüz son durağı olan Collesium’dan da yapının hemen önündeki Colleseo metro istasyonuna inerek şehir turunu sonlandırmış olursunuz.

vatikanson
©

Vatikan / Piazza S. Pietro / San Pietro Basilikası

Malumunuz Vatikan aslında giriş için bir pasaporta ihtiyaç duymadığınız, tüm dünya vatandaşlarına şartsız bir şekilde kapıları açık küçük bir ülke. Tabii İtalya’ya girmeden uçarak mı girersiniz Vatikan’a orası sizin bileceğiniz iş. Bu genius’mışçasına  yaptığım tespiti yok sayabilirsiniz!!

Yaklaşık 1000 nüfuslu, ordusu İsviçre askerlerinden oluşan, Papa yönetiminde, Roman Katolik Hıristiyanların dini merkezi, Dünyanın yüzölçümü olarak en küçük ülkesi Vatikan Şehir Devleti.

Vatikan olarak önümüze çıkan fotoğraflardaki o büyük meydan Piazza San Pietro, tam karşınızdaki yapı ise San Pietro Basilikası. Papa’nın konuşma yaptığı balkon da, Basilika’nın ön cephesindeki o küçük balkon.

Basilika turistler arasında özellikle önünde oluşan uzun kuyruklarıyla meşhur. Özellikle high season’da gündüzleri oldukça uzun bekleme süreleri olabiliyormuş, gününüzü planlarken dikkate almak gerek. Biz Kasım ayında saat 5-6 gibi gitmiştik, 15dk civarı bir beklemenin sonunda Basilika’ya girmiştik. Bir de dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, güvenlik kontrolünden geçerken yanınızda kesici-delici her hangi bir eşya varsa bırakmanız gerekiyor. Zaten yanınızda bıçakla gezmiyorsunuzdur diye umuyorum! Şaka bir yana çakı falan sıkıntı olabilir aklınızda bulunsun.

Arkadaşlar, Basilika’nın içi gerçekten GERÇEKTEN çok güzel. Biz biraz aceleyle gezmek zorunda kalmıştık siz tadını çıkarın her bir tablonun, heykelin ve en önemlisi o atmosferin. Eğer bir turla gitmiyorsanız, Basilika’ya gitmeden önce kısa bir araştırma yapmak kesinle faydalı olacaktır.

Biz pek çok turistin de yaptığı gibi yalnızca Basilika’yı gördük, fakat Vatikan Müzesi ve ülkedeki bahçeler de görülmeye değermiş diye duydum. Sonuçta burası bir ülke, girip dolaşma şansınız varsa kaçırmayın derim.

Castel Sant’Angelo

İmparator Hadrian için yapılmış olan Kutsal Melek Kalesi, Papa’nın evi ve hapishane olarak da kullanılmış. Vatikan ile kale arasında bir gizli geçit olduğu söylentiler arasında, oldukça yakın oldukları da düşünülürse olası bir iddia. Kalenin tarihinden bir başka dikkat çekici ayrıntı ise Cem Sultan’ın hapis tutulduğu kale olması. Benim yakından görme şansım olmadı fakat nehir boyunca yürüdüğümde manzaramın bir parçası olmayı ihmal etmedi tabi. Castel Sant’Angelo’ya gittiğinizde, hemen nehrin üzerindeki köprü de Sant’Angelo Köprüsü. Ben gidemedim siz gidin, güzelli fotoğraflarını çekmeden dönmeyin.

ispanyolson
©

Piazza di Spagna

Geldik meşhur İspanyol Merdivenlerine. Görsel olarak Roma’nın her köşesi gibi güzelliğiyle dikkat çekmesinin yanı sıra, isminin veriliş hikayesi hayal kırıklığına uğratıyor doğruya doğru. Efendim, bu basamakların arka tarafında bulunan yapılardan birisi de İspanyol Büyükelçiliği imiş. Bitti, nokta. Neyse bu isimlendirme mevzusunu geçersek, merdivenlerde oturup takılabileceğiniz çevre dükkanlardan take-away dilim pizza veya makarna alıp ucuza misler gibi karnınızı doyurabileceğiniz mekanlardan birindeyiz.

Karnınızı doyurdunuz ve dinlendiyseniz yolumuza devam ediyoruz. Burada bir ayrıntı verelim, biz yolumuza Fontana di Trevi yönünde devam edeceğiz fakat lüks dükkanların vitrinlere bakmak istiyorum, biraz alışveriş de yaparım belki diyorsanız bizim tam aksi yönümüze Piazza Popolo yönüne doğru gidebilsiniz. Oraya kadar gitmişken Popolo Meydanı’na da bir göz atarsınız.

trevison
©

Fontana di Trevi

Aslında isminin anlamı Üçyol Çeşmesi olan (çünkü üç tane yol birleşiyor, genius detected!) fakat bizim aman böyle isim mi olurmuş azıcık romantizm katalım diyerek ismini Aşk Çeşmesi koyduğumuz, Roma’nın en önemli turistik noktalarından birindeyiz. Benden size tavsiye, akşamları giderseniz daha tenha oluyor rahat rahat keyfini çıkarabiliyorsunuz. Çok uzun zamandır tadilattaymış çeşme, bizim şansımıza gittiğimizde yeni açılmış ve haliyle pırıl pırıldı. Şimdi malum ritüeli yerine getirme zamanı, bozuk paramızı alıyoruz dileğimizi diliyoruz arkamız dönük şekilde havuza atıyoruz. Denen o ki, bozuk parasını Aşk Çeşmesi’ne atmış olan kişinin dileği gerçekleşmekle beraber yolu da Roma’ya tekrar düşer. Bakalım göreceğiz artık! Eğer İspanyol Merdivenleri’nde bir şeyler yemediyseniz, Çeşme’nin hemen sol tarafında yer alan dükkanın hem pizzaları hem dondurmaları oldukça başarılı, karnınız toksa bile bir dondurmaya hayır demezsiniz herhalde.

Pantheon

Tarihi konusunda farklı söylemler olmakla birlikte, Antik Roma döneminde tüm tanrılara ithaf edilen bir tapınak olarak kullanıldığı biliniyor. 609’da ise Bizans İmparatoru tarafından Katolik kilisesine çevrilmiş, bu dönüşüm sırasında tapınak içinde bulunan antik tanrı heykelleri kaldırılmış. Biz içine girmemiştik akşam kapalı olduğu için ama etkileyici kubbesini görmek için bile içine de girilmeli diye düşünüyorum. Genel Roma yapı tarzının dışında, bir ara sokaktan karşınıza çıkıp sizi şaşırtacak bir Antik Roma yapısı kendisi. Bir diğer bilgi de şu şekilde, şu anda var olan Pantheonlar (ünlü kişilerin mezarlarının bulunduğu antik roma yapıları) arasında en eski ve en iyi durumda olanı imiş.

navonason
©

Piazza Navona

MS. 1. yüzyılda yapılan Domitian Stadyumu’nun zamanla yıkılmasıyla 1644-1655 yılları arasında dönemin Papa’sı tarafından meydanın tekrar düzenlenmesi istenmiş ve Navona Meydanı şu andaki halini almış. Meydanda bulunan Dört Nehir Çeşmesi, şehirdeki ünlü çeşmelerden biri. İtalyanca ismi Fontana dei Quattro Fiumi olan çeşme üzerinde yer alan heykeller; Afrika’daki Nil, Asya’daki Ganj, Avrupa’daki Tuna ve Amerika’daki Plata nehirlerini temsil ediyormuş. Meydandaki çeşmelerin yanı sıra çevresindeki binalar ve kilise de oldukça güzeller. (Ps. fotoğraf meydanda bulunan ikinci çeşmeye ait)

Piazza Venezia

Meydandaki ihtişamlı yapı, Romalılar tarafından yapıldığı dönemde Roma’nın tarihi dokusuna uymadığı ve “fazla beyaz olduğu” için eleştirilmiş ve yapıya Düğün Pastası lakabı takılmış. Aslen Birleşmiş İtalya’yı simgeleyen bir yapı kendisi. İtalya’nın 16 bölgesini simgeleyen 16 sütun ve bu sütunların iki kenarında civium libertas (bağımsız kent) & patriae unitas (birleşmiş halk) kelimeleri bulunmakta. Katlardan oluşan yapının en alt katında ise şehrin koruyucu tanrıçasının heykeli var. Ayrıca anıtta Birleşmiş İtalya’nın ilk kralı Vittorio Emanuele II’nin heykelinin yanı sıra 1. Dünya Savaşı sonrası eklenen meçhul asker anıtı ve İtalya’nın daima güçlü kalacağını simgeleyen ve hiç sönmeyen bir meşale bulunmaktadır. Bir başka bilgi olarak; Mussolini’nin 1. Dünya Savaşı’na girdiklerini duyurduğu meydandır kendisi aynı zamanda.

kalintison
©

Augustus Forumu – Trajan Pazarı – Nerva Forumu

Genel bir isim veremedim bu bölgeye fakat Venedik Meydanı’ndan Collesium’a yürürken ana caddeden yürümek yerine Via Alessandrina caddesini tercih ederseniz, Antik Roma’dan kalma Pazar meydanı ve forumların kalıntılarını görme şansına sahip olacaksınız.

collesiumson
©

Collesium

Ve uzun yürüyüşümüzün son durağındayız. MS. 80 yılında Titus döneminde tamamlanan arena, gladyatör savaşları için kullanılıyordu. Daha sonraki dönemlerde çeşitli gösteriler için amfi tiyatro olarak kullanılmaya devam etti. Dünyanın yedi harikasından biri olan yapı, özellikle akşamları oldukça güzel bir görüntüye sahip oluyor. Araştırırken öğrendiğim bir diğer bilgi de şu şekilde; Paskalya öncesi Cuma günleri Papa tarafından Collesium’da fener alayı düzenleniyormuş.

 

Yürüyüş rotamızı bitirdik ama gidilmezse olmaz noktalardan birini gitmedik!

Trastevere

Şehrin cafeler, restoranlar ve barlarla dolu cıvıl cıvıl mahallesi. Sokaklarına girip çıkıp keşfetmelik, lokal ruhun tadını almalık, akşamların tadını çıkarmalık bir bölge burası. Özellikle gençlerin takıldığı mekanlarda gerçek Romalı hissini yaşayabilirsiniz.

 

Sanırım benden bu kadar. Roma güzel şehirmiş arkadaşlar, ben küçümsedim siz küçümsemeyin gidin gezin. Eğer Interrail vb. bir şekilde gidiyorsanız ve kısa süre ayırmanız gerekiyorsa fark ettiğiniz üzere 1 günde turistik tüm yapıları görebilirsiniz. Ama bir şehirde yalnızca yapılması gerekenleri yapıp ayrılmak yerine o şehri yaşamanın, tadını çıkarmanın gerektiğine inanıyorum ben. Tam da bu sebeple Roma’ya tekrar gitmeliyim!

Son olarak kendime not: gezdiğin yerlerde fotoğraf çekmeden dönme!

© Belirttiğim fotoğraflar Yücel Tellici’ye aittir. @seyyahlar_yucel