Genel

Ah Erasmus! Part1 – İlk Tanışma

Dikkat! Bu bir özlem yazısıdır.

Başlamadan gelen not: Bu yazı fazlasıyla kişisel bir erasmus hikayesi olacak, bilgi vermekten ziyade “ah ah anılar” tadından bir yazı olacak bilginize!

Bugünlerde okul gruplarını yine Erasmus’a gidecek öğrencilerin telaşı sarmış durumda. Keşke o günlere dönüp tekrar yaşasam o heyecanları. Gidene kadar ve ilk hafta çok stresli ama sonrasında fazlasıyla keyifli, hayatımdaki iyi-kötü onlarca etkisiyle asla unutulmayacak bir deneyim.

21-04-15-452-2-1024x579
İlk gün nasıl sevmemişsem, şehirde çektiğim ilk fotoğraf bu!

Uçak rötarı, tren rötarı, inanılmaz yağmur ve soğuk, taşıdığım kocaman bavulum ve sırt çantam, yurt biriminin soğukluğu, akşam mağazalar kapanmadan yastık-yorgan bulma telaşı derken Cottbus’ta ilk günümde bu şehri asla sevemeyeceğim hissine kapılmıştım. Halbuki ne kadar yanılmışım. Daha o ilk gün sonradan tanıdığım en soğuk Alman olduğunu fark edeceğim yurt arkadaşım bile o soğuk ülkedeki sıcaklığı göstermiş bir kaç gün kullanmam için kendi ekstra yorganını vermişti.

Bu sert başlangıcın ardından, ertesi gün tekrar sokaklara düşüp bu kez şehir merkezini ve önceki gece telaşla yorgan aradığım marketleri bu sefer yiyecek bir şeyler bulabilmek adına dolaştım. Okula gidip kaydımı yaptırdım, daha sonra iyi arkadaşlarımdan olacak olan Ulrike’yle tanıştım; herkesin – tamam resmi daire çalışanlarını çoğunlukla bu grubun dışında tutarak – aslında öyle anlatıldığı gibi soğuk değil tersine çoğunlukla yardımsever olduğunu, arkadaş canlısı olduğunu öğrendim. Bu mutlu tablo, okul kaydı için Türkiye’den aldığım sigorta belgem AT11’i onaylaması gereken AOK’a giderken biraz bozuldu kabul ediyorum. Çünkü saçma bir şekilde okul kaydı için sigorta belgesi, sigorta içinse öğrenci belgesi gerekiyor. Bir şekilde halledildi tabi – daha doğrusu ben halledildiğini sanmışım. Aylar sonra sigorta kartım hala gelmeyince, keyfi bir durum için – neyse ki acil değildi – AOK’a gidip sorduğumda aslında sigorta başlangıcımın hiç yapılmadığını öğrendim. Meğer bizim yaşlı teyze belgelerin fotokopilerini almış ama işlemi hiç gerçekleştirmemiş. Biraz sağı solu arayıp geçici bir belge verdiler bana ama sadece Acil durumları kapsayacak şekilde idi posta kutuma gelen bu belge, kullanamadım dolayısıyla. Ama bu acil durum kapsamı AT11 için her zaman mı geçerli yoksa benim durumumdan dolayı mı geçici belgeyi böyle düzenlediler bilmiyorum. Neyse yemekhane – namı diğer Mensa – ile tanışmam da bu ilk gün oldu, ama tabi daha yeniyim, üzerimde o çekingenlik var, ne seçeceğini bilememe, yemeklerin ne olduğunu çözememe durumu var üzerimde; herhalde 5 ay boyunca Mensa’da yediğim en kötü yemeği yedim o gün! Kayıt odasından elimde bir dosya dolusu broşür, bilgilendirme ve Welcome Reception bilgi kağıdıyla çıktım. Bir dip not ekleyeyim hemen, normalde okula başlayanlar Ekim’de geldikleri için kış dönemi başlamadan 1 hafta süren bir oryantasyon oluyormuş, doğa etkinlikleri-partiler vs kapsayan; ama ben yaz döneminde yani Nisan’da başladığım için yalnızca exchange ile gelen öğrenciler için tek günlük bir oryantasyon aktivitesi planlanmıştı – ki oldukça başarılı bir organizasyondu. O akşam “ben gerçekten burada yaşayacağım önümüzdeki 5 ay” hissini ilk defa yaşayarak, tüm o broşürleri karıştırarak ve skype görüşmeleriyle geçti. Türkiye’de İTÜ’de de eduroam kullandığım için, kendi kullanıcı adım ve şifremle Cottbus’taki eduroam ağından da yararlanabildim yeni şifrem gelene kadar. Bu bilgi de aklınızın köşesinde dursun, eğer bir eduroam hesabınız varsa yurtdışında gezerken üniversite yakınlarındaysanız wifi ağlarını kontrol edebilirsiniz, eğer eduroam üzerinden sağlanıyorsa kendi kullanıcı adınızla interneti kullanabilirsiniz. Bir ipucu, kullanıcı adınızı yazarken “abcdef” şeklinde değil de “[email protected]” şeklinde yazmanız gerekiyor; hadi yine iyisiniz!

21-04-15-460-2-1024x579

Bunca yazdım daha 3. günüme yeni gelmişim, bitmeyecek bu yazı bu gidişle 🙂

2 Nisan, welcome reception günü. Ama önce yapılması gereken formaliteler var. Sabahtan çıkıp kira sözleşmem ve pasaportumla Stadtbüro’ya gidip şehir kaydımı yaptırmıştım ben sadece 5 ay kalacağım için. Eğer 6 aydan uzun süre kalacaksanız oturma iznine başvurmanız gerekiyor, Türklere olan sevgilerinden 6 aydan kısa süreler için oturma izni istemiyorlar sevgili Alman kardeşlerimiz. Neyse, şehir kaydı önemli sonuç olarak ama İngilizce bilme ihtimalleri çok düşük. Belki Berlin falan gibi büyük şehirlerdekiler biliyorlardır ama Cottbus’ta tonton teyzeler çalıştığı için bilmiyorlar. Hiç bilmiyorsanız belki sıkıntı olabilir ama çat pat biliyor olsanız bile yeter. Sıra numaranızı alıp bekliyorsunuz, ama bir başka dip not ekleyeyim; Cottbus küçük bir şehir olduğu için sıra numarasıyla işinizi halledebiliyorsunuz ama büyük şehirlerde mutlaka randevu alın ve mümkün olduğu kadar erken alın ki şehirde bulunduğunuz ilk iki hafta içinde şehir kaydını halledebilin. Neyse benimle ilgilenen şirin Alman memurla aramızda geçen komik diyaloğu anlatmak istiyorum. Bizim pasaportlarımızda malum sadece Türkçe ve İngilizce olarak yazıyor bilgiler, teyzemiz de bu iki dili de bilmediği için anladığı kadarıyla isim soyisim ve doğum tarihi bilgilerini bulup sisteme geçiriyor – hoş isim ve soyisimi ters yazmış ama name kelimesinin iki dildeki farklı anlamlarının azizliğine uğramış bkz. ingilizcede isim iken almancada soyisim demek, form doldururken aman dikkat – neyse gel gelelim doğum yerini bulamıyor. Benim de pek Almanca bilmediğimi düşünerek, tek tek ve el kol hareketleriyle “ich – bin – in – Cottbus – geboren, du?” şeklinde inanılmaz şirin bi şekilde doğum yerimi soruyor. Ya galiba Almanlara karşı kalbimi yumuşatan ve önyargılarımı kırmamda en büyük rolü oynayanlardan biri de bu şirin Alman memurdu <3

Neyse, şehir kaydını hallettikten sonra ver elini Welcome Reception. Zentrales Hörsaalgebäude – bkz. merkezi derslik binası, hallo İTÜ – ile ilk tanışma günü. Hepimiz bir odaya girdik önce, international office ve buddylerimiz kendilerini tanıttılar ardından okul hakkında kısa bir bilgi verdiler ve eğlenceli kısım bundan sonra başladı. İlk olarak hepimize birer soru kağıdı dağıttılar, sorular arasında kim bugün kahvaltıda süt içtiden tutun da kim hayatında hiç kar görmemiş veya kim bugün kırmızı iç çamaşırı giymişe kadar giden sorular vardı. Herkes bu kriterlere uygun kişileri bulmak için birbirlerine sorular sordu ve bu bahaneyle de birbirimizle tanışmış olduk. Ben 5 ay boyunca takıldığım arkadaşlarımın neredeyse hepsiyle o gün tanıştım – Sezen, Diana, Azad, Kiti, Juanita halloo -. Neyse efendim, sonrasında bize dediler ki 6-7 kişilik gruplar olun, biz de bu bahsettiğim ekip olmak üzere çoğunlukla bir grup kurduk ve elimizde şehirle ilgili sorular ve haritamızla birlikte sokaklara dağıldık. Üniversite ve şehir hakkındaki küçük bilgileri bulmak ve tabii bu arada bir yerleri keşfetmek inanılmaz eğlenceliydi. Ve çok başarılı bir ekip olarak, tüm soruları yanıtlayarak buluşma noktasına gelen ilk ekip olarak ödülümüz olan ve hala özenle sakladığım BTU bardağımızı da kazanmış olduk – bkz. galiba bir yarışmada ilk birinciliğim 🙂 -. Gerçekten erasmusu yaşamaya başladığım ve o küçük ve sıkıcı şehrin arkadaşlarla ne kadar eğlenceli olabileceğini hissetmeye başladığım anlardı. Bu organizasyonun akşamında yurtların içinde bulunan ve bu tip international office’in düzenlediği partiler dışında hep boş olan Quasimono’ya gittik – evet doğru okudunuz yurtların içindeki bar – ve herkesin kaynaşmasını ve benim erasmustaki en iyi arkadaşlarımı bulmamı sağlayan günü de böylece sonlandırmış olduk ilk weissbierlarımızla.

11078175_10153291169158534_1520073447579802558_n-2-960x543
Alman batakhanelerine düştük, şaka şaka Quasimono

Nisan’ın ilk haftası Cuma-Pazartesi arası paskalya olarak kullanıyor Almanya’da. Bizim de biraz şanssızlığımız oldu ilk haftamızın paskalyaya denk gelmesi. Çünkü daha marketlerin pazar günü kapalı olduğu gerçeğini bile yaşamamış bizler için marketlerin cuma-pazar-pazartesi günleri kapalı olması demek bu tatil dönemi – neyseki cumartesi açtılar da aç kalmadık. Aynı zamanda bu tatil Cottbus’un bomboş olması demek tabii. Neyse efendim biz bu tatili tabii ki değerlendirdik, kaçar mı!

İlk gün toplaşıp dedik ki şehirde dolanalım biraz. Şehir merkezinde biraz dolanıp nehir kenarına indik. Böylece Nisan’da Almanya’nın havasının ne kadar dengesiz olabileceğini de görmüş olduk. Birkaç saatlik bir sürede güneş de açtı yağmur da yağdı ve hatta dolu bile yağdı. Cumartesi günü ise önce hem meraktan hem de ıvır zıvır ve bisiklet bakmak için Flohmarkt’a gittik, kesinlikle yazın açık havada yapılanları kadar güzel değil ama ucuza ıvır zıvır almak boş boş stand gezmek için güzel yerler flohmarktlar. İki arkadaş da bisikletlerini buradan aldılar. Daha sonra şehir merkezinin biraz dışındaki Kaufland’e giderek sonunda yastık-yorgan-tencere-tava gibi bilimum ihtiyaçlarımızı karşıladık. Artık odam ve mutfağım bana ait olmaya başlamıştı, tabi 5 ayın sonunda ayrılırkenki halini alması için baya bir zaman geçmesi gerekecekti. Bir de benden size öneri, bazıları diyor ki kısa süre kalacaksınız odanıza fazla bağlanmanın hali yok; ben tam tersini savunuyorum. 5 ay bile olsa kaldığınız süre, orayı benimsemek için gerçekten burası benim evim diyebilmek ve sevmek için elinizden geleni yapın. 5 ay bomboş ve ruhsuz bir odada mı kalmak istersiniz gerçekten.

img_1497-2-1024x579
Odam odam canım odam!

Derslerimiz başlamadan ilk haftasonumuzda pazar günü bir de Berlin patlattık, daha öğrenci kartımız da yoktu ama grup biletiyle ucuza getirip hoop Berlin! Havalimanından tren istasyonuna gittiğim süreyi saymazsak Berlin’e ilk ayak basışım, ilk görüşte aşk! Birkaç turistik gezi, sonrasında ise daha sonra alışacağımız ama o gün fazlasıyla tırsarak yürüdüğümüz Warschauerstr. sonunda ulaşılan NeueHeimat. Berlin’deki ilk günümüze güzel bir son! Tabii ardından trene atlayıp Cottbus’a dönüş. Erasmus macerasının ilk günübirlik Berlin turu, sonraları o kadar alışkanlık haline gelecek ki sıkılınca alışveriş için atlayıp Berlin’e gideceğiz, o zamanlar bundan habersiziz.

Pazartesi odada takılmışımdır muhtemelen, belki çıkıp biraz yürüyüş yapmışımdır kendimi Salı günü başlayacak yeni dönemime hazırlamışımdır.

Tüm Erasmus maceramı tek yazıda anlatırsam sayfalarca süreceği için şimdilik sadece Cottbus’la ilk tanışma hikayemi anlatmakla yetiniyorum. Erasmus hikayelerinin devamı gelecek, söz!

Son olarak bitirirken, bilgi verici bir dipnot düşeyim. Erasmus şehrinize geldiniz, odanıza eşyalarınızı attınız, yapmanız gereken temel şeyler sırasıyla şu şekilde:

  1. Welcome & Registration Point’e gidip okulunuza kaydınızı yaptırmak
  2. Sağlık sigortanızı yaptırmak, muhtemelen okul kaydı yaparken sizi yönlendiriyor olacaklar sigorta şirketleri konusunda ama en bilinenleri AOK ve TK
  3. Stadtbüro’da şehir kaydını yaptırmak – bunun için daha önce belirttiğim gibi yurttan veya ev sahibinizden alacağınız kira kontratı ve pasaportunuz gerekiyor ve gittikten sonraki 2 hafta içinde bu işlemi yapmanız gerekiyor
  4. 6 aydan uzun süre kalacaksanız oturma izni almak – bunu da vizeniz dolmadan 1 ay önce yapmanız gerekiyor sanırım ama ben yapmadığım için bu işlemi detaylı bilgi veremedim.
  5. Banka hesabı açmak – yukarıda bundan bahsetmeyi unuttum, yurt ödemeleriniz dahil tüm ödemelerinizi banka üzerinden yapacağınız için bir Alman bankasından hesap açmanız gerekiyor. Öncelikle bankaya gidip randevu alıyorsunuz bu sırada sizin belgelerinizi hazırlıyorlar ve Almanca bilmiyorsanız İngilizce bilen bir çalışanın sizinle ilgilenmesini sağlıyorlar. Ben Sparkasse’den açtırmıştır, arkadaşlarımdan Deutschebank, Commerzbank gibi farklı bankalardan hesap açanlar da oldu. Sparkasse hakkında bilinmesi gereken önemli nokta şu, tüm Almanya’da Sparkasse var ama aslında her eyaletinki farklı bir banka gibi davranıyor. Örneğin benim kartımı aldığım Sparkasse Spree-neisse diye geçiyordu yanlış hatırlamıyorsam. Ben kartımla herhangi bir bölgedeki Sparkasse ATM’sinden para çekebiliyordum ama yalnızca kendi bölgemdeki ATM ve şubelerden para yatırabiliyor ya da başka şube işlemleri yapabiliyordum.
  6. Banka hesabınızı açtıktan sonra yurt ofisine haber vermeniz ve otomatik olarak hesabınızdan çekebilmeleri için bir form doldurmanız gerekiyor.
  7. Okula kaydınızı yaptırdıktan belli bir süre sonra öğrenci kartınız basılıyor, bunu gidip almanız gerekiyor. Üniversitelerde farklılık göstermekle birlikte Cottbus’ta kartınızın üzerine yine okuldaki bir odada ulaşım için geçerli olacak olan bandrolü bastırmanız gerekiyor.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar, Erasmus’unuzda çok eğlenin, bol eğlenin, benden size en büyük tavsiye bu 🙂

Hikayenin devamında neler yaptım göz atmak isterseniz, buraya ve buraya tıklayabilirsiniz.

 

Fräulein Almira’yı artık Bloglovin’ üzerinden de takip edebilirsiniz!