Genel,  Gezmeler,  Ve Saire

Ah Erasmus! Part2 – Neler Yaptım?

Kabul ediyorum bu yazıyı biraz kıskançlıktan yazıyorum!

İnsanlar ne güzel vloglar çekmişler Erasmus/Exchange dönemlerinden, ben bunu yapmadım PİŞMANIM! Dedim ki madem videolarım yok, elimdeki footoğrafları kullanarak size anlatayım orada yaşadıklarımı. Bu haliyle uzun bir yazı olur gibi geliyor, bu nedenle de belki Part2.2 gibi devamları gelebilir mümkündür.

Başlamadan şuraya bu yazının şarkısını da bırakayım içimden geldi. Fotoğraflar arasında gezinirken aldığım bir ekran görüntüsünden hatırlayıp tekrar dinlediğim güzel Beirut şarkısı: tık tık!

1613915_368337366694573_2045457336344693441_n

Geçen yazıda en son ilk haftayı bitirmiş, döneme başlamaya hazır ve de nazırdık. Okumadıysanız – aşkolsun ama – öncelikle buraya tık tık!

Geçen yazımda bahsettiğim üzere Pazartesi Paskalya’ya denk geldiği için döneme Çarşamba günü sabahın köründeki – bkz. 7:30 – Almanca dersimle başlamış oldum. Haftalık programımda Almanca dışında; Business Administration, Logistikmanagement, Internationales Marketing (bunlara açıklama yazmama gerek yok sanırım) ve yazması ayrı dert olan Statistische Methoden des Qualitätsmanagement (Kalite Kontrol işte niye uzatıyorsunuz) dersleri vardı. Fakat tahmin edeceğiniz üzere ilk hafta Kalite dersini bırakarak yerine ingilizce olarak açılan Economics dersini aldım. Bu değişiklik beraberinde Logistikmanagement yerine Dienstleistungsmarketing (Service Marketing) dersini de alma zorunluluğunu getirdi. Marketing derslerimin ikisini de çok tatlış ve genç bir Alman profesör veriyordu, derslerde kullandığı İngilizce terimlerle de kalbimde ayrı bir yere sahip kendisi!

Neyse şimdi burada önemli nokta şu ki; benim Almanca seviyem ittire kaktıra B1 yani o Almanca yapılacak derslerde ne halt edeceğim merak konusu idi. İlk haftalarda oldukça dramlarla geçirdiğim Marketing derslerinde zamanla yarısını ve hatta daha fazlası anlayarak derslerden dans ederek çıkmışlığım var. Tabi final zamanı geldiğinde, bu dans ederek Almanca ders bile anlıyorum tripleri azalarak yok oldu. Kütüphanede geçirdiğim haftalar, sınavların ikisinde de – İngilizce cevap yazmama izin veriliyor olmasına rağmen – boşa yakın kağıtlar vermemle sonuçlandı. Kıssadan hisse, ders dinlerken anlamak işin kolay kısmıymış ama anladıklarım aklımdan uçup gidiyormuş anında, ezber yapmak öyle hiç de kolay değilmiş. Gerçi kabul ediyorum ilk sınav gerçekten kötü geçtikten sonra ikinci sınava çalışmak yerine Berlin’e ya da göle gitmiş olabilirim 😉

img_5254-2-1024x579

2dk yerinde duramayan Almira olarak, Cottbus’a geldiğimin ikinci haftasında atladım otobüse kendimi Viyana’da buldum. Aslında bir sene önce gittiğim ve aşık olduğum bu şehre bu sefer İTÜ’den arkadaşlarımın katıldığı yarışmayı yanlamak için gittim. Çok gezmeli bir tatil olmamasına rağmen arkadaşlarımı görüp Figlmüller’de şinitzelimi yedim.

img_8927-2-1024x768

Viyana’dan Cottbus’a dönerken de ara durak olarak Prag’a gidip bir gece orada kaldım. U Fleku’da geleneksel Çek yemeğimi yiyip sonrasında Schnaps’imi içtim. Karlov Most’u, dans eden evleri gördüm, astrolojik saati saat başında yakalayıp mini şovunu izledim. Tabii ki Trdelnik yiyip, vişneli bira içtim. Güzel geçen bir mini Prag tatilinin ardından ver elini Cottbus.

11165097_10205865736457951_3896686408464665734_n-2-640x361

Almira yerinde durur mu? Yoo asla! Prag’dan geldikten 4 gün sonra hoop International Office’in düzenlediği turla Potsdam’a. Henüz öğrenci kartlarımız çıkmadığı için çoğumuz grup biletleriyle gittik bu tura. Tam burada hatırlatma: grup biletiyle 5 kişiye kadar tüm eyalette tüm gün tüm toplu taşıma araçlarını – regional trenler dahil – kullanabilirsiniz. Potsdam eski başkentlerden ama çok çok da büyük olmayan güzel bir şehir. Bir çok tarihi yapısı 2. Dünya Savaşı sırasında yıkılmış daha sonra tekrar inşa edilmiş. Şehir merkezinin yanı sıra, Potsdam’da bulunan Sanssouci sarayı da kesinlikle gidip görülmesi gereken yerlerden, ama bahar aylarında bahçeleri çiçeklenince gezmek çok daha güzel olacaktır diye düşünüyorum. Biz gittiğimizde şansımıza güneşli bir güne denk gelmiştik ama mevsim itibariyle çiçeklenmemişti daha ortalık. Bir de güzel bir çin restoranı bulmuştuk, beklentilerimizin üzerinde güzel sushiler yemiştik hala aklımdadır ama ne yazıkki ismini hatırlamıyorum kendisinin.

img_9314-2-1024x768

Bir hafta oturduğu yerde oturan Almira’ya o bir hafta çok gelmiş olacak ki, Nisan’ı bir Hollanda gezisiyle kapatıyor. İki en yakın arkadaşımın (Hello Gülara & Ekin) Wageningen’de Erasmus’ta olmalarını kendime bahane edip hemmen yanlarına damladığım bu bir haftalık Hollanda keşfimi ayrı bir yazıda uzun uzun anlatacağım. Ama deyinmeden geçemeyeceğim, King’s Day muhteşem bi olay mutlaka bir Amsterdam tatilinizi bu tarihe denk getirip bir şehir ne kadar turuncu ve ne kadar eğlenceli olabilir sorusunun cevabını kendi gözlerinizle görün. Ve tabi bir festival bile olsa ne kadar dakik ve düzenli? Adamlar gece 10 demeden festivali kapattılar, FESTİVALİ!

11800238_10207715211344594_5415218968465998570_n

Bir günübirlik Berlin kaçamağı dışında haftayı şaşırtıcı şekilde derslerde geçiren Almira, haftasonunu kaçırmıyor tabii ki ve International Office’in düzenlediği Neuzelle’de bira evi gezisine gidiyor (çünkü Alman olmak bunu gerektirir). Orada garip aromalı (bkz. patates, kereviz vs) biralar denedikten sonra yukarıdaki fotoğrafta da gördüğünüz üzere sonunda güneşi gören (ve belki birazcık! bira içmiş) öğrenciler olarak kendimizi çimlere atmıştık.

img_9649-2

Hiçbir haftasonu durmamışım galiba şimdi fotoğraflara bakarken fark ediyorum! Tarihlerden 15 Mayıs, ilk göl turumuz. Ama önemli bir konu var, 15 Mayıs aynı zamanda Almanya’da erkekler günü imiş ve tam Alman ayarsızlığında bir kutlama şekilleri var. Efendim bu günde erkekler çıplak gezerlermiş. Tabii artık uygulayan çok fazla yok şükürler olsun ki asdjkdf. Neyse benim bu günle olan anıma geri dönecek olursak… Biz arkadaş grubu olarak toplandık kimimiz bisikletle kimimiz otobüsle gölün yolunu tuttuk yaklaşık 10 kişi. Orada sohbet muhabbet fotoğraflar derken bir anda yanımızdan çıplak iki tane çocuk koşarak göle atladılar! (Dikkat: aylardan mayıs ama hava serin haliyle) Biz tabi şok! Sonra bu çocukların 3.sü de geldi giyinik olarak yan tarafta takılmaya başladılar biz de kendilerini yok saymaya çalıştık. Bir ara dedik ki grup fotoğrafımız olsun toplaştık, çocuklardan giyinik olan geldi ben çekeyim fotoğrafınızı dedi okey dedik, tam fotoğraf çekiliyor pat diye çıplak çocuklardan biri geldi önümüze yattı!!!! Böyle bir fotoğrafımız da olmuş oldu böylece, onun sansürlü (bkz. kırmızı çarpı) baya bi facebookta dolanmıştı o dönem ama kaydetmemişim sanırım bulamadım şimdi, üzgünüm sizi bu görüntüden mahrum etmek durumundayım. Neyse efendim, bu konuyu da böyle kapatarak ertesi güne geçiyorum. Yukarıda fotoğrafta da gördüğünüz üzere Braufest Berlin. Yağmurlu bir Berlin gününde o zamanlar favori mekanımız olan fakat maalesef maalesef maalesef artık kapanmış olan Neue Heimat’ta Braufest Berlin etkinliğine gidiyoruz, farklı birahanelerin kendi butik biralarını tadarak güzel bir akşam geçirip canımız Cottbus’a dönüyoruz.

20150524_133634-2-1024x576

Geldik Mayıs’ın sonlarına. Cuma günü bir başka partileme gecesinin ardından Cumartesi günü Berlin’e kaçıyorum. Hollanda’da odasında kaldığım arkadaşım – Miriba Gülara – bu sefer bana misafir, odamı açamıyorum ona ama yanına koşuyorum tabi hemen. Bu haftasonu Berlin’de turistim; Brandenburger Tor, Holocost Anıtı, TV Tower daha önce zaten görmüş olduğum yerler ama bu sefer Pergamon Müzesine de gitme fırsatım oluyor. Aynı zamanda Mauerpark, Primark vb her Berlin seyahatinin olmazsa olmazlarını da pas geçmedik. O haftasonu geceyi de Pegasus Hostel isimli bir Türk işletmesinde geçirmiş oldum – Berlin’de ilk konaklama yihuu -.

Bu yazıyı burada bitireyim artık ama ikinci partta da bolca gezme olacak, bu sefer çoğunlukla şehir dışı gezilerle karşınızda olacağım. Bu kısa notlar arasından uzun uzun anlatmamı istediğiniz konular varsa yorumlarınızı bekliyorum, onlara özel yazılar yazabilirim!

Hikayenin devamı için buraya alalım 🙂