Berlin Gezi Rehberi
Hallooo! Bir başka Berlin yazısıyla karşınızdayım.
Geleneği bozmayayım ve hemmen bir başka – söz bu seferki öyle garip değil – şarkıyla açılışı yapayım (tık tık).
Daha önce yayınladığım ve Berlin’de işinize yarayabilecek ipuçları içeren yazıma buradan ulaşabilirsiniz. Bu yazıda işin en önemli noktası olan nerede ne yapılır, nereye gidilir kısmına değineceğim.
Öncelikle bir hatırlatma yapmakta fayda var, Berlin her ne kadar İstanbul’a göre kıyaslanamaz şekilde küçük olsa da yürüyerek gezmeye uygun bir şehir değil bir noktada mutlaka toplu taşıma kullanacaksınız. Bu sebeple konaklayacağınız yeri seçerken merkezde olması büyük avantaj yaratmakla birlikte, tam bir merkez nokta belirlemek zor olduğundan önünde metro olan herhangi bir yeri tercih edebilirsiniz. Diğer yazımda da eklemiştim ama yeri gelmişken tekrar eklemek istiyorum toplu taşıma haritasını, fotoğraf altında belirttiğim kaynağa tıklarsanız büyük boyuttaki haline de ulaşabilirsiniz.
Gezeceğimiz yerlerin tamamı A bölgesi içinde kalıyor. Zaten bölge dışına çıkmak istiyor olsanız bile biletler minimum A-B bölgesi şeklinde alınabiliyor, o konuda sıkıntınız olmayacaktır.
BERLİN GEZİ REHBERİ – Turistik Mekanlar
Tamam hepimiz şehri yaşamak istiyoruz ama bu amaca ulaşmadan önce turistik görevleri yerine getirmek lazım düşüncesindeyim. Yani Berlin’e gidip Brandenburger Tor’u görmeyip, hipsterlarla kahve içmek bi tık mantıksız geliyor affınıza sığınarak. O zaman başlıyoruz bu uzuun listeye…
Brandenburger Tor (Brandenburg Gate)
Berlin’e gidip buradan fotoğraf koymayanı dövüyorlar aman dikkat. Zamanında doğu ve batı berlin arasındaki geçiş noktalarından biri olarak da kullanılmış olan kapı, 1788-1791 yılları arasında Friedrich Wilhelm II tarafından barışı simgelemesi amacıyla eski kapının yerine yaptırılmış. Üzerindeki “Quadriga (ismini ben de yeni öğrendim hemen satıyorum tabii size)” Napolyon tarafından Paris’e götürülmüş Prusya zaferi sonrası 1806’da. Daha sonra ise 1814’te Prusya ordusu Paris’e girdiğinde Quadriga’yı alıp geri getirmişler, ardından da en başta “barışı simgemesi için inşa ettirilen” bu heykeldeki zeytin dalı sökülerek demir haç takılmış. Berlin tarihindeki tüm politik olaylarda bir şekilde adı geçen bu kapı ihtişamıyla bugün turistler için bir fotoğraf noktası, yereller içinse bir “……. günü kutlamaları” sahnesine dönüşmüş durumda.
Ulaşım: S-bahn ve U-bahn Brandenburger Tor
Reichstag
Parlamento binası olan bu yapı, dışından ve çatısından harika fotoğraflar vermekle birlikte önce kısaca tarihinden bahsedeyim. Berlin politik tarihinde kısmen yer alabilmiş bir yapı. 1894’te inşaasının ardından 1933’teki büyük yangına kadar Alman İmparatorluğu tarafından kullanılmış. 1990’da Almanya’nın birleşmesine kadar kullanılmamış yapıda başlayan tadilat 1999 yılında tamamlanmış. Şimdi işin komik kısmına geliyorum, adamlar bu açılış için binayı paketlemişler, baya baya paketlemişler. Kendi müzesindeki fotoğraflarda vardı ama çekememiştim ışıktan dolayı. İnternetten bulduğum bu fotoğrafını da buraya koyuyorum (tık tık). Bir turist olarak ise öncelikle dışarıdan yapıya hayran kalma hakkına sahipsiniz, bununla birlikte ücretsiz bir şekilde cam kubbesine çıkabiliyorsunuz. Bunun için önceden internet sayfasından randevu almanız gerekiyor, sonrasında belirttiğiniz saatte kapıda olmanız yeterli. Asansörden en üst katta indiğiniz andan itibaren panoromik Berlin manzarası emrinize amade. Audioguide almayı da unutmayın, Türkçe seçeneği de mevcut ve oldukça başarılı, siz ilerledikçe o anda bakmakta olduğunuz manzarayla ve parlamento binasıyla ilgili bilgileri size anlatıyor olacak.
Ulaşım: U-bahn Bundestag
Holocaust Memorial
Ben ismini bu kadar kısa geçtim ama aslında asıl ismi Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı (Holocaust Memorial to the Murdered Jews of Europe/Denkmal für die ermordeten Juden Europas). 2003’te başlayan inşa çalışması 2005 yılında, 2. Dünya Savaşının bitişinden 60 yıl sonra bitmiş. Dışarıdan oldukça basit bir yapı gibi görülse de içine girdikçe derinlere gittiğiniz ve blokların arasında sıkışmışlık hissine sebebiyet veren bir yapı. Farklı kişilerce farklı şekillerde yorumlanabilir bir yapı olmakla birlikte, benim görüşümce yaşanan bu olaya karşı dışarıdan bakışla içeride yaşananlar arasındaki farkı gözler önüne seriyor olabileceğini düşündüğüm oldukça başarılı bir anıtsal alan.
Ulaşım: S & U-bahn Brandenburger Tor istasyonundan kısa bir yürüme mesafesinde
Unter den Linden
İsiminin anlamı “Ihlamurlar Altında” olan bu cadde acaba bizdeki aynı isimli diziye ilham kaynağı olmuş mudur merak etmemek elde değil. Brandenburger Tor’dan başlayarak Museumsinsel’e kadar devam eden bu cadde üzerinde ilerlerken çeşitli hediyelik mağazaları, kafeler ve restoranlarla birlikte Humbolt Üniversitesi’nin tarihi binasını ve Opera binasını da görebilirsiniz. Aslen güzel bir cadde olmakla birlikte, bitim tarihini bilmediğim metro çalışması sebebiyle güzel fotoğraf alabileceğiniz bir cadde değil şu anki haliyle. Ama yukarıda bahsettiğim üçlünün ardından Museumsinsel’e doğru gitmek için otobüse bir alternatif olarak yürüyebilir, hediyelik dükkanlarını karıştırabilir, bir kahve içebilirsiniz.
Museumsinsel (Museums Island)
Gerçekten şehrin orta yerinde bir ada olan bu alan müzeler bölgesi olarak değerlendirilmiş. İçerisinde bulunan müzeler şu şekilde;
- Altes Museum (Old Museum)
- Neues Museum (New Museum)
- Alte Nationalgalerie (Old National Galery)
- Bode Museum
- Pergamon Museum
Ben bu müzeler arasında yalnızca Bergama Müzesi’ne gittim. Evet evet bizim Bergama, söz konusu Pergamon. Türkçe audioguide seçeneği mevcut. Büyük Bergama tapınağıyla birlikte, yine Bergama’dan ve Mısır’dan getirilmiş pek çok eser mevcut. Çalınmış mı alınmış mı tartışmaları bir kenara, dönemin padişahı tarafından kendilerine verildiği söyleniyor müze hakkındaki broşür ve audioguide’da, e inanması güç bir durum da değil malumunuz. Neyse, bir süredir müzenin bir kısmı tadilatta, tapınağın bir cephesi de dahil bu çalışmaya. Hatırladığım kadarıyla 2020 yılına kadar sürmesi planlanıyordu, gitmeden araştırmanız faydalı olur. Ayrıca müzelerin hepsine gitmek isterseniz, tamamını kapsayan daha ekonomik biletler de mevcut. Bir de minik dip not, öğrenciyseniz audioguide ücretsiz idi ben gittiğimde, aklınızda olsun.
Ulaşım: Otobüs Lustgarden (Berlin) durağı
Berliner Dom
Yine Museumsinsel’de bulunan Berlin Katedrali de ihtişamlı yapılardan birisi. Güzel fotoğraf veren ve önündeki çimlerde dinlenebileceğiniz katedralin içini de görebiliyorsunuz. Ben girmedim bu sebeple yorum yapamayacağım ama olmazsa olmaz Berlin fotoğrafları arşivinizde Berlin Katedrali de olmalı.
Checkpoint Charlie
Bana kalırsa bu kadar görülecek yer arasında biraz manasız kalıyor, peki neden gezi rehberimde yer alıyor? Öncelikle şu olmazsa olmaz fotoğraflar arasında yer alması gereken sınır kulübesi ve amerikan askerleri fotoğrafı ve sınır tabelası fotoğrafı için. İkinci ve asıl önemli olan ise hemen yanında yer alan açık hava müzesi olarak değerlendirilebilecek alan. Kronolojik sırayla ilerleyen panolardan, Doğu ve Batı Berlin’i ayıran Berlin Duvarı hakkında ve insanların hayatına olan etkisine dair detaylı bilgiler edinebilirsiniz. Bu süreçte yaşananlarla ilgili merakınız varsa biraz sonra değineceğim Berlin Wall Memorial’a de gitmenizi öneririm.
Ulaşım: U-bahn Kochstr./Checkpoint Charlie
East Side Gallery
Duvarın ayakta kalan en uzun kısmı, duvar yıkılmadan önce ve sonra sanatçılar tarafından resimlendirilmiş ve ortaya bu dünyanın en büyük açık hava müzesi çıkmış. Farklı ülkelerden gelen sokak sanatçıları tarafından yapılan çalışmaların tamamını görmek için biraz yürümeniz gerekecektir. Yok ben sadece en ünlülerini görmek istiyorum diyorsanız, Oberbaumbrücke tarafından biraz içeri doğru yürümeniz yeterli olacaktır. Dinlenmek içinse kendinizi duvarın öbür tarafındaki çimlere atabilir, nehirden Berlin manzarasını izleyebilirsiniz. Duvardaki ünlü çalışmalardan birinin önünde çektirdiğiniz fotoğrafınızla arşive bir fotoğraf da eklediniz, tebrikler.
Ulaşım: S & U-Bahn Warschauerstr.
Oberbaumbrücke
East Side Gallery’ye geldiğinizde zaten Oberbaumbrücke’ye de gelmiş olacaksınız. Kırmızı tuğlalarıyla pek çok instagram hesabında gördüğünüz ve hayran kaldığınız pek çok fotoğrafın baş kahramanı kendisi. Eğlence hayatının merkezi Warschauer Strasse ile Kreuzberg’i birbirine bağlayan ve üzerinden Berlin’in meşhut sarı metrolarının geçtiği bu köprü, gidilip fotoğraflanması gereken noktalardan.
Ulaşım: S & U-Bahn Warschauerstr. veya U-Bahn Schlesisches Tor
Geedenkstätte Berliner Mauer (Berlin Wall Memorial)
Bir açık hava müzesi olan bu alan; cadde boyunca çeşitli bilgilendirme panoları, information centerlar ve önemli binalarda bulunan mini müzelerle takip edebileceğiniz bir rota halinde düzenlenmiş. Ben tesadüfen denk geldiğim için panolardaki bilgilendirmeleri takip ederek ilerlemiştim fakat internet sayfası üzerinden rota ve bu rota üzerindeki önemli noktalar hakkında detaylı bilgi edinebilirsiniz (tık tık).
Ulaşım: S-Bahn Nordbahnhof istasyonunda inerek rotanın başlangıç noktasına ulaşabilirsiniz
Hackesche Höfe
Bir olmazsa olmaz noktası mı tartışılır fakat şirin kafeleri, geçitlerden ve avlulardan oluşan yapısı ve kırmızı tuğla binalarıyla oldukça güzel bir yapı. Alexanderplatz’a kadar gitmişken görülebilir diye düşünüyorum. Instagramınız için de klasik olmayan güzel fotoğraflar çekebileceğiniz noktalardan kendisi.
Ulaşım: S-Bahn Hackescher Markt
Gendarmenmarkt
Bir başka olmazsa olmaz değil ama güzel yer ile karşınızdayım. Eğer Berlin’de bulunduğunuz süre birkaç günden fazlaysa ya da bir şekilde yolunuz yakınlara düştüyse uğrayınız, fotoğraflayınız. Checkpoint’ten pek de uzak değil, aklınızın bir köşesinde bulunsun.
Ulaşım: U-Bahn Hausvogteiplatz
Schloss Charlottenburg
Charlottenburg Sarayı, Friedrich III tarafından eşi Sophie Charlotte için yaptırılmış. Berlin’de bulunan en büyük saray ünvanına sahip. Ben büyük bir talihsizlikle kulesinin tadilatta olduğu döneme denk gelmiştim fakat oldukça güzel ve örneğin Avusturya’daki saraylarla karşılaştırdığınızda mütevazi bir saray. Tabii içerisine girmediğim için aynı mütevazilik içeride de devam ediyor mu bilmiyorum. Bahçesi oldukça güzel ve huzur verici, göller ve minik derelerle çevrili bir yürüyüş parkuruna sahip. Dedim size mütevazi diye, nerede o Schönbrunn Sarayı’nın bahçesindeki mükemmel simetriyle yapılmış düzenlemeler nerede bu doğal bırakılmış güzellik. Şehir halkı sarayın bahçesinde bulunan bu yürüyüş parkurunu günlük sporlarını yapmak için kullanıyorlar, önyargılarınızı bir kenara bırakın karşınızdan koşarak gelen Alman’a gülümseyerek selam verin. Şeker gibi insanlar, inanmayın siz önyargılı insanların yorumlarına.
Ulaşım: Otobüs Schloss Charlottenburg
Alexanderplatz
Alexanderplatz, özellikle hemen arka tarafında yer alan TV Kulesiyle meşhur. Yakından fotoğrafları pek iyi değil haliyle, ama merak etmeyin Berlin’de gittiğiniz her yerde sizi takip ediyor olacak Berliner Fernsehturm, yani bildiğimiz TV Kulesi. Bunun dışında meydanda bulunan dünya saati heykeli de özellikle uzun pozlanmış fotoğraflarıyla internette pek çok kez karşımıza çıkıyor. Ulaşımlarınızda bir transfer noktası olacağından Alexanderplatz’a illaki uğrayacaksınız, uğramışken Primark’a gidip benim yerime de alışveriş yapın çok özledim.
Ulaşım: S&U-Bahn Alexanderplatz
Mauerpark
Bkz. dünya hipsterlarının doğduğu yer.
Berlin’de duvarın geçip de ünlü yapmadığı yer yok tezime örnek teşkil eden bir başka sevmekten ayılıp bayılmalık yer. Aslında bahsettiğimiz yer bir park, ama pazar günü giderseniz aynı zamanda biraz turistik az biraz lokal bir Flohmarkt yani bit pazarına denk geleceksiniz. Benim 1€’ya eski basım Harry Potter kitabı aldığım, döndükten sonra neden tüm seriyi almadım diye karalar bağladığım stant da tam olarak bu bit pazarındaydı. Bez çantalar, takılar, handcraft ürünler vs vs vs bir sürü şey bulabileceğiniz bu pazarı gezdikten sonra; biranızı alın parkın çimlerine yayılın. Bu arada parktaki kalabalığı, müzik yapanları, basketbol oynayanları, bearpit karaoke’de eğlenenleri izleyin. Berliner Wall Memorial’a yakın oldukça, aynı pazar gününe planlanabilir bu ikili.
Ulaşım: U-Bahn Bernauerstr. veya Eberswalderstr. istasyonlarında inip biraz yürümeniz gerekiyor.
Çok uzun yazı oldu farkındayım, daha elediğim yazmadığım bir sürü yer var. İnsan Berlin’e doyamıyor n’apalım, çok seviyoruz be ağbi.
Yakında bir de Berlin’de Yeme-İçme-Eğlenme yazısıyla burada olacağım. Tschüss.
Bir yorum
Geri bildirim: